BURADA KÜÇÜK ÇOCUK VAR MI?
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde, kalbur saman içinde kasabanın birinde kocaman bir dev yaşarmış.
O kadar büyük o kadar büyükmüş ki kasabada yaşayan herkes
ondan çok korkarmış. O yürürken güm güm diye ses çıkarmış, insanlar onun
geldiğini anlayıp hemen saklanırlarmış. Bu devin adı Monto’ymuş, bir mağaranın
içinde tek başına yaşarmış. İsmini kimse bilmiyormuş çünkü bugüne kadar kimse soramamış. Çok zenginmiş, bahçesinde bir sürü güzel meyveler, sebzeler yetişir,
evinden türlü türlü güzel kokular gelirmiş. Dev, sabah erkenden kalkar, bütün
gün evinde canla başla çalışır dururmuş fakat kimse evin içine girmeye cesaret
edemediği için, devin evde ne yaptığını bilen yokmuş. Korktukları için de kendi
kendilerine hikayeler uydururlarmış. Biri diğerine, “Bu koca dev insanları
hapur hupur yiyor.” diyormuş. Diğeri ise “Bu korkunç dev, insanları evinde
hapsediyor.” dermiş.
Bir gün Dev her zamanki
gibi çok çalışmış ve işini bitirdikten sonra kasabaya inmiş. Evlerin kapısını
tek tek çalmaya başlamış. “Tak, tak, tak!” Ama kapıları açan kimse yokmuş, herkes kapılarını kitlemiş. Dev sabırla ev ev gezmiş, sonunda birkaç tane açık
kapı bulmuş. İçeriye başını uzatmış. Devin geldiğini duymayan bazı evler
kapılarını kapamayı unutmuşlar. Dev, “Merhaba, bu evde küçük çocuk var mı?”
diye sormuş. Evde yaşayan insanlar ne yapacaklarını şaşırmışlar. Anne ve baba,
hemen çocuklarını masanın altına saklamışlar. “Hayır yok. Burada küçük çocuk
yok” deyivermişler. Dev homurdanmış, “Peki ben...” diye anlatacakmış ki kapıyı Dev'in yüzüne kapatmışlar. Dev de ne yapsın, başka bir açık kapı aramaya başlamış. Sonunda bir tane daha görmüş “Merhaba, burada küçük
çocuk var mı?” diye tekrar sormuş. O sırada evin içinde küçük bir çocuk
görünmüş. “Evet, var.” diye cevap vermiş. Çocuğun annesi ve babası korkarak
hemen çocuklarının yanına koşmuşlar, onun önünde durmuşlar. Dev çocuğu görünce
çok sevinmiş. “Güzel, peki ayakları çıplak mı? Eğer çıplaksa götüreceğim onu.
Çıplak ayaklı küçük çocukları topluyorum.” demiş. Ailesi telaşla, “Hayır
çorapları var.” diye cevap vermişler. Bunun üzerine dev somurtmuş, “Yaa demek
çorabı var, o zaman eğer....” diye tam anlatmaya başlamış ki kapıyı gene yüzüne kapamışlar. Dev üzülerek yürümeye devam etmiş, uzakta başka bir açık kapı görünce sevinçle hızlı adımlarla o tarafa doğru ilerlemiş. Bu sefer de oraya eğilmiş, “Selam, burada acaba küçük çocuk var
mı?” Evin içindeki çocuk korkarak, “Var, benim” diye yanıtlamış. Dev
bunun üzerine her zamanki gibi “Peki ayakların çıplak mı?” diye yinelemiş. Çocuk
ayakkabılarını göstermiş hemen. “Hayır, bak ayakkabılarım var.” demiş. Dev gene
istediğini bulamamış. “Pekala o halde....” der demez her zamanki gibi kapıyı hızla kapatmışlar. Dev öfleye püfleye kasabadan ayrılmış.
İşte böyle, dev neredeyse
her gün kasabaya inip ev ev gezmeye başlamış. Ama bütün çocuklar eski püskü de olsa, yırtık pırtık da olsa çoraplarını, ayakkabılarını ayaklarından çıkarmıyorlarmış.
Dev, ayaklarını çıplak görürse alıp götürür diye ödleri kopuyormış. Dev bir türlü
çıplak ayaklı çocuk bulamadığı için günden güne daha da kızıyor, üzülüyormuş. Ayakkabısı ve
çorabı eskiyip yırtıldığı için ayakkabısız, çorapsız kalan çocuklar, etrafta
çıplak ayak gezmemek için evlerinden dışarı çıkmıyorlarmış, evde oyun
oynuyorlarmış. Dev gelince de saklanıyorlarmış.
Günlerden bir gün,
ayakkabısı ve çorabı hiç kalmayan bir çocuk evde devamlı saklanmaktan çok
sıkılmış. Dışarı çıkıp arkadaşlarıyla oynamak istiyormuş. Anne ve babası, “Sana
yeni ayakkabı alana kadar bekle, sakın dışarı çıkma.” demişler. Ama çocuk, anne ve babasından gizlice dışarı fırlamış. Arkadaşlarıyla oyun oynamaya başlamış. İşte tam da o sırada dev gelmiş. Çıplak ayaklı çocuğu
görünce çok sevinmiş hemen eliyle kapmış onu çantasına koymuş. Diğer çocuklar
korkuyla kaçmaya başlamışlar. Kasabada herkes evlerinin içine girip kapılarını
kilitlemişler.
Monto dev evine varınca çocuğu çantasından çıkarmış, masanın üzerine koymuş. Zavallı çocuk korkudan tir tir titriyormuş. “Ne olur bana kıymayın. Ne isterseniz yaparım, lütfen!” diye elleriyle kafasını kapatarak bağırmaya başlamış.
Monto dev evine varınca çocuğu çantasından çıkarmış, masanın üzerine koymuş. Zavallı çocuk korkudan tir tir titriyormuş. “Ne olur bana kıymayın. Ne isterseniz yaparım, lütfen!” diye elleriyle kafasını kapatarak bağırmaya başlamış.
Monto dev çok şaşırmış.
“Ama ben sana zarar vermeyeceğim ki! Neden böyle düşünüyorsun?” diye sormuş. Bu
sefer şaşırma sırası çocuktaymış. Ellerini yüzünden çekmiş. “Nasıl yani? Peki
ne yapacaksın?” demiş. Monto dev gülümsemiş, “Bak bunları ben yapıyorum.”
diyerek raftaki küçük ayakkabıları ve çorapları göstermiş. Çocuk şöyle bir
bakmış, gördüklerine inanamamış. Dev “Seç, beğen, al. Hepsini ben yapıyorum,
umarım beğenirsin.” diyerek heyecanlanmış. Çocuk, “Demek sen çocuklar için
ayakkabı ve çorap yapıyorsun. O yüzden çıplak ayaklı çocuk var mı diye
soruyorsun.” demiş. Monto dev, rafta duran bir kırmızı ayakkabıyı ve yeşil
çorabı almış, çocuğa giydirmiş. “Evet, o yüzden ev, ev dolaşıp soruyorum. Siz
ne sandınız ki?” diye sormuş. Çocuk yeni ayakkabısı ve çoraplarını giyince çok
mutlu olmuş. “Biz sanıyorduk ki sen korkunç bir devsin ve çocukları
kaçırıcaksın.” Bunun üzerine dev kahkaha atmış. “Hayır tabii ki. Beni aranıza
almıyorsunuz ki! Ben kocamanım diye benimle konuşmuyorsunuz, korkup
kaçıyorsunuz. Size anlatmaya çalışıyorum ama her defasında kapıyı yüzüme
kapıyorsunuz. Oysa ben yanlızım, arkadaş olmak istiyorum. Üstelik
ayakkabılarımı, çoraplarımı beğenip giymenizi çok istiyorum.” demiş. Çocuk
bunun üzerine Monto devi elinden tutmuş onu kasabaya götürmüş. Birlikte el ele
kasabada yürümeye başlamışlar. Görenler şok olmuşlar. Çocuk, yeni ayakkabılarını
göstererek olan biteni herkese anlatmış. Herkes monto dev'den özür dilemişler. Ve
böylece dev de artık kasabadan biri olmuş. Herkes onu tanıdıkça daha da çok
sevmiş. Ve o günden sonra ayakkabısı, çorabı eskiyen çocuklar, koşa koşa Monto
deve gitmeye başlamışlar.
Esin Bacacı Taner
No comments:
Post a Comment